Gündem

Yurtdışı “İsim Hakkı Kullanımı”nda Dikkat Edilecek Ayrıntı

Vergi mevzuatımız gereği sermaye şirketleri, kooperatifler, İktisadî kamu kuruluşları, dernek veya vakıflara ait iktisadî işletmeler ile iş ortaklıklarından, kanuni ve iş merkezlerinin her ikisi de Türkiye’de bulunmayanlar “Dar Mükellef” olarak adlandırılır ve Türkiye’de elde ettikleri kazançlar üzerinden vergilendirilirler.

 

Bu kurumların Türkiye'de sahip oldukları iş yeri veya daimî temsilcisi vasıtası ile elde ettikleri ticarî, zirai, Türkiye'de elde edilen serbest meslek kazançları ile taşınır ve taşınmazlar ile hakların Türkiye'de kiralanmasından elde edilen iratlar, Türkiye'de elde edilen menkul sermaye iratları ve Türkiye'de elde edilen diğer kazanç ve iratlar bu vergilendirmenin konusunda girmektedir.

 

Buna karşın dar mükelleflere yapılan tüm ödemeler vergi kesintisine tabi değildir. Yabancı kurumlara ticari mahiyetteki yapılan ödemeler ile bu kurumlardan yurt dışında alınan mal ve hizmetler ile özel beyana tabi olması nedeniyle diğer kazanç ve iratlar için yapılan ödemeler vergi kesintisine tabi olmayacaktır.

 

Burada göz ardı edilmemesi gereken en önemli husus bahse konu verginin ödenmesinde, dar mükelleften hizmet alan Türkiye mukimi tam mükelleflerin vergi sorumlusu sıfatı ile mesul olmalarıdır. Vergi kesintisine tabi olduğu halde sorumlu sıfatı ile vergi kesintisi yapılmayan bir hizmet sebebiyle muhatap alınacak, vergi kesintisini yapmayan tam mükellef kurum olacaktır. Böyle bir durumda muhatap olunacak maliyet ise kesinti yapılması gereken vergi, bu vergi kadar ceza ve ödenmeyen süre için hesaplanacak gecikme faizinin toplamıdır.

 

Son dönemlerde Türkiye’de isimlerini kullandıran dar mükellef kurumlar vergi kesintisine tabi tutulan bu işlemi yaptıkları sözleşmelerde ikiye bölmektedirler. Bir franchise işlemi olan isim hakkının kullanılmasına ait tutarı ikiye bölüp bir bölümünü “Pazarlama Harcamalarına Katılım Payı” veya benzer isimler kullanarak vergi kesintisinin dışına çıkarmaya çalışmaktadırlar.

 

Burada “Pazarlama Harcamalarına Katılım Payı” veya benzer isimlerle yapılan nispi bir ödeme söz konusudur.  Bu ödeme her ne kadar pazarlama ödemesi adı altında yapılsa da yurtdışında alınan bir iş karşılığı olmayıp ileride yapılması olası hizmetlere katılım payı olarak Türkiye’de elde edilen hasılata bağlı şekilde, götürü usulde hesaplanan bir ödemedir.

 

Tutarı daha belli olmadan diğer ifade ile harcaması yapılmadan ödenen bu nispi tutar, 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanunu’nun 3. maddesi gereği Türkiye’de elde edilen bir kazanç olması sebebiyle yine aynı kanunun 30. maddesi gereği stopaja tabi olmalıdır.

 

Buna karşın yurt dışında yapılan her türlü reklam, pazarlama harcamalarının dar mükellef tarafından nerelere yapıldığını açıklayan alt detayını da içerecek şekilde fatura edilmesi durumunda yapılacak ödemeler Türkiye’de vergi kesintisine tabi olmayacaktır. Zira yapılan bu ödemeler, Türkiye’deki kurum için veya onun adına yapılan ödemelerdir ve bu durumda 5520 sayılı Kurumlar Vergisi Kanununun 3. maddesi kapsamında Türkiye’de elde edilen bir kazançtan bahsedilemez. Bu sebeple Türkiye’de ki bu harcamalara muhatap kurumun ilgili tutarları gider yazmaktan başka bir yapacağı bulunmamaktadır.

 

Sonuç olarak dar mükelleflerin franchise tutarlarını ikiye bölüp aynı şartlarla “Pazarlama Harcamalarına Katılım Payı” veya benzer adlar altında vergi kesintisine uğratmadan Türkiye’den yaptıkları tahsilatlar sorumlu sıfatı ile Türk Şirketlerini vergi kesintisi yapmadıkları için riskli duruma düşürmektedir. Zira mali idaresi ödenmeyen bu vergiler için dar mükellefi değil, sorumlu sıfatı ile Türkiye’deki kurumu mesul tutacaktır. Bu vergi riskinin boyutu da kesinti yoluyla ödenmeyen verginin aslı, aynı tutarda vergi ziyaı cezası ve ödenmesi gereken tarihten günümüze gecikme faizinin toplamı olacaktır.

 

Dar mükelleflerin sadece isim değişikliği ile Türkiye’deki stopaja tabi tutulmayacağı yönündeki görüşleri, tam mükellef kurumları maalesef gereksiz bir vergi riski yüklemektedir. Bu sebeple yurtdışına yapılan ödemelerin kurumlarca detaylı şekilde Kurumlar Vergisi Kanunu ve KDV Kanunu açısından irdelendikten sonra kayıtlara alınması ve vergi hesaplarının buna göre yapılması yerinde olacaktır.

 

Ayrıca ilgili ülke ile Çifte Vergilendirmeyi Önleme Anlaşmasının olması durumunda bu anlaşma hükümlerinin dikkate alınması gerektiği tabidir.

Bu dokümanda yer alan bilgiler genel içeriklidir ve herhangi bir gerçek veya tüzel kişinin özel durumuna hitap etmemektedir. Sürekli güncel ve doğru bilgi sunumuna özen gösterilmesine karşın bu bilgiler her zaman her durumda doğru olmayabilir. Hiç kimse özel durumuna uygun bir uzman görüşü almaksızın , bu dokümanda yer alan bilgilere dayanarak hareket etmemelidir. Nexia Türkiye ve AS Bağımsız Denetim ve YMM A.Ş.’ye, işbu dokümanın içeriğinden kaynaklanan veya içeriğine ilişkin olarak ortaya çıkan sonuçlardan dolayı herhangi bir sorumluluk iddiasında bulunulamaz.

İletişim

© Copyright 2019 As Bağımsız Denetim ve YMM A.Ş. Tüm Hakları Saklıdır.